Artık bıktık, tükendik…

İdil’in sahipsizliğini haykırmaktan perişan olduk ama ne fayda?

Her köşe başı tutulmuş, her ihale aynı çevreye bağlanmış. Birileri doysun diye dönen kirli hesaplara, başka birileri aç kalıyor ama kimsenin umurunda değil.

İlçede yıllardır "03 numaracılar" olarak bilinen belli gruplar kök salmış; vizyon yok, misyon yok… Ama ne hikmetse her taşın altından da onlar çıkıyor. Ne hizmet ediyorlar, ne hizmet etmek isteyenlere izin veriyorlar. Sadece kendi iktidarlarını korumakla meşguller.

Kepçe Kepçe Yiyenler, Lüksle Gövde Gösterenler

Asgari ücretle maaş alıp lüks araçlarla dolaşanlar…

Bu şehirde artık bu tabloya şaşıran kalmadı. Herkes biliyor ama kimse söylemeye cesaret edemiyor.

İhaleler? Hep aynı zümreye.

Kaynaklar? Hep aynı ceplere.

Peki bu insanların ne özelliği var? Bu şehirde başka kimse mi yok?

Yıllardır aynı adamlar, aynı gruplar… Ne yaptılar da bu kadar ayrıcalık kazandılar? Yoksa bu düzenin arkasında çok daha karanlık bağlantılar mı var?

Altın Gibi Bir Şehir, Ama Ellerde Eriyor

İdil; tarihiyle, halkıyla, potansiyeliyle altın gibi bir şehir. Ama altın, yanlış ellerde kül olmuştur.

Hak edenler hep geri planda; liyakat değil sadakat konuşuyor.

Kendi oluşturdukları klanla, sadece birbirlerine kazandırıyorlar. Diğer herkes dışlanmış, bastırılmış ve susturulmuş.

Yapılmayan hizmetlere sabır istiyorlar. Ama sabırla değil, sinsilikle iş görüyorlar.

Ve sonra eleştirilince, hep aynı ezber:

“Alnımız ak, düşmanlara inat gülüyoruz!”

Şimdi Soralım: Bu Şehir Kimin?

Sadece tek bir sorunun cevabını istiyoruz artık:

Bu şehir sizin değil de, o adamların mı?

Her taşın altından çıkan bu zatlar kim?

Siz gerçekten halk için mi çalışıyorsunuz, yoksa bu ‘sembol adamlar’ üzerinden kurulan düzenin taşeronları mısınız?

Bu üç günlük dünya için bu kadar hileye, fırıldağa gerçekten değiyor mu?

Vicdanlarınız hiç mi sızlamıyor?

Yok eğer bu sistemin üstü örtülmeye devam edecekse, o zaman biri de çıkıp resmen ilan etsin:

“İdil artık halkın değil, bu adamların şehridir!”