Her ilçe kendi hikâyesini yazar; kimisi kalkınmayla, kimisi dirençle, kimisi de maalesef ihmalle… İdil ilçemizin hikâyesi ise giderek daha karanlık bir sayfaya dönüşüyor. Çünkü burada yalnızca bir ilçe değil, aynı zamanda bir umut, bir potansiyel, bir gelecek göz göre göre tükeniyor. Üstelik sadece kendi haline bırakıldığı için değil, yeterince sahip çıkılmadığı, yönlendirilmediği ve doğru eller tarafından yönetilmediği için...
idil yalnızlaşıyor. İçine kapanıyor, kabuğuna çekiliyor. İlçe, sessizce ama derinden bir ruhsal çöküşün eşiğinde. Yeni hayaller daha doğmadan sönüyor. Yeni projeler konuşulmadan bitiyor. Geleceğe dair umutlar, düşünceden eyleme geçemeden yok olup gidiyor.
Peki bu gidişatın sorumlusu sadece kader mi? Elbette hayır.
Bugün İdil’in yaşadığı durgunluğun, karamsarlığın ve sahipsizliğin önemli bir kısmı, seçilen idarecilerin vizyonsuzluğu ve sorumluluk eksikliğinden kaynaklanıyor. idil; geleceğe yön verecek adımları atması gerekenlerin, günü kurtarma telaşına düştüğü bir ilçe haline geldi. Büyük idealler yerine küçük hesaplar yapılıyor. Kalkınma yerine suskunluk, üretim yerine atalet, gelişim yerine yerinde sayma tercih ediliyor.
Her yeni fikir, daha dile gelmeden bastırılıyor. Her yeni atılım, ehliyetsiz ellerin gölgesinde yok oluyor. İlçenin potansiyeli, liyakatsiz kararlarla törpüleniyor. Hokkabazlıkla yönetilen bir düzende; samimiyet, bilgi, tecrübe ve ortak akıl kendine yer bulamıyor.
Komşu ilçeler, doğru planlama ve güçlü liderlikle kalkınmanın kapılarını aralarken, idil bu trenin gerisinde kalıyor. Oysa bu topraklar da aynı imkanlara, aynı insan gücüne, aynı coğrafi avantajlara sahip. Ancak en büyük eksiklik, yönetenlerdeki irade ve sahiplenme noksanlığı.
idil, bataklıkta yol almaya çalışan bir dev gibi... Güçlü ama yönsüz. Umut dolu ama engellenmiş. Kendi gölgesinden bile korkar hale getirilmiş. Elinde altın tasla toprağa sürtünmesine seyirci kalınıyor.
Bir kentin kaderi, yöneticilerin vizyonuyla şekillenir. Ama İdil’de, yöneticiler ne vizyon koyabiliyor ne de mevcut potansiyeli harekete geçirebiliyor. Sözde kalkınma planları, raflarda tozlanıyor. Projeler, sadece seçim döneminde dile getiriliyor. Seçimlerden sonra tamamen unutuluyor. Sadece görüntü var, içerik yok. Sadece vaat var, icraat yok.
Yöneticilik, sadece koltuk işgal etmek değil; taşın altına elini koymaktır. Halkı duymak, sorunları tespit etmek, çözüm üretmek ve cesaretle adım atmaktır. Bugün idil, bu cesaretten ve samimiyetten yoksun yönetim anlayışının sancısını yaşıyor.
idil, yıllardır bir uyanışı bekliyor. Ancak bu uyanış; yalnızca halkın değil, yönetenlerin de sorumluluğu anlamasıyla mümkün olabilir. Çünkü bir ilçeyi kalkındırmak sadece vatandaşa yüklenemez. Yerel yöneticiler, kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları ve kamu temsilcileri elini taşın altına koymak zorundadır. Âmâ İdil’de kanaat önderleri yok, iş insanı yok, sivil toplum kuruluşları yok?
Artık İdil’in kendini hatırlama, gücünü fark etme ve geleceğini yeniden inşa etme zamanı gelmiştir. Ama bu yolculuk; koltuk sevdasına değil, hizmet aşkına sahip kadrolarla mümkündür.
Çünkü İdil’in kaderi; suskunluğun, sessizliğin ve beceriksizliğin değil; iradenin, kararlılığın ve ortak aklın eseri olmalıdır.