Kendi öz değerlerine yabancılaşmış, sahip olduğu tarihi ve kültürel mirasın kıymetini bilmeyen, sürekli dışarıya hayranlıkla bakan bir şehir.

Kentte çözülmesi gereken derin yapısal sorunlar varken, bunların yüzeysel makyajlarla çözülemeyeceğini, kalıcı çözümler için zaman ve sabır gerektiğini görmeden; geçici gündemlerde, anlamsız tartışmalarda boğulan bir şehir…

Eleştiri adı altında, bağlamından kopmuş,
Herkesin bir birinin arkasında konuşma ve kötüleme gibi zırvalıklarla meşgul olan bireyler düşünün.

Ve bir şehir düşünün…
Tarihinde belki de ilk kez böylesine büyük bir fırsat yakalamış, ama bu fırsatı değerlendirmek yerine anlamsız çekişmelerle kendi elleriyle iten bir şehir...

Evet, bu şehir idil.

Şimdi sıkça karşılaştığım bir soruyu size yöneltmek istiyorum:
"İdil hep böyle mi kalacak? Hiç mi değişmeyecek?"

Cevap, sandığınız kadar karmaşık değil:
Hayır, böyle kalmak zorunda değil. Değişim zaten başladı.
Ama bu değişim sihirli bir dokunuşla, dışarıdan gelen bir kurtarıcıyla değil; içeriden, başlaması gerekir ve devam ediyor olması gerekir.

Peki, Neyi Yanlış Yapıyoruz?
• Sorunlarımızı tanımlamaktan korkuyoruz.
• Gerçek problemleri konuşmak yerine etraflarında dolaşıyoruz.
• Şehrin kendi değerlerine değil, dışarıdan ithal edilen söylemlere kişilere prim veriyoruz.
• Kendi insanımıza güvenmek yerine, dışarıdan gelenlere hayran kalıyoruz, eylemlerinden çok söylemlerine bakıyoruz.
• Kısa vadeli çıkarlar uğruna, uzun vadeli kazanımları göz ardı ediyoruz.
• Eleştiriyi, saygısızlıkla karıştırıyoruz.

Umut Var mı?
Elbette var.
Ama bu umut, “biri gelir de bu şehri kurtarır” düşüncesinde değil birine omuz vererek, destek olarak motivasyonu düşürmek yerine motive ederek.
Kendimize, şehrimize, tarihimize ve geleceğimize sahip çıkarak umut var olur.

İdil ilçemizin değişmesini istiyorsak, önce bakış açımızı değiştirmeliyiz.
Eleştirmeyi değil, doğru eleştirmeyi öğrenmeliyiz.

Belki de asıl mesele,
“idil değişir mi?” sorusu değil.

Gerçek soru şu:
“Değişim için ben ne yapıyorum?”